Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :

Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
" saygılı davranmaktır ."
Horoz şafak vakti öter ,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye
Her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
'' söz tutmaktır .''
Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
'' sadakat ''
Olarak adlandırılır
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
'' adalettir .''
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse :
Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .!
Bir Türkmen duası da şöyledir :
Tanrım ,
İlk önce :
Dağa taşa ver ,
Ormana ,
Hayvanlara ,
Suya ver .
Ondan sonra :
İnsanlara ,
Kapı komşuya ,
Muhtaç olana ver .
Kalırsa ,
En son bana ver .!

Alıntıdır


 






Çok merak ediyorum kendimi,

Başıma birşey mi geldi?
Öldüm mü? Kaldım mı?
Hiçbir haber yok kendimden.
Bu sabah kapımı çaldım,
Kapıyı açan kendim

Bir süre kendime baktım,
Bu güleç yüz bendim.
Oh ne güzel bi sabah
Bugünde yaşıyorum demek.
Benden başka yok kimsem
Beni merak edecek.

Aziz NESİN 

 



Evveldi, çok evvel….

Yan yanayken saate bakmanın ayıp olduğu zamanlardı.
Karşılıklı oturdun mu masaya, bir gözlere bir de uzaklara bakılırdı, eski yad edilirken.
Ellerde telefonlar yoktu.
Çocuktuk.
Büyükler, eski günleri konuşurken uyuyakalmak diye bir şey vardı.
Sevmeler sessiz ve sebepsizdi.
Ne gösterişe gelir, ne nedenlere sığardı.
Her şeyden önce samimiyet gelirdi.
Sevda sırdı, Söylenmezdi.
Sevilenin adına türküler yakılır ama onun ardından kimseye yakınılmazdı.
Eşyalar pahası ile değil, hatırası ile kıymetlenirdi.
İnsanlar aldıkları ile değil,
verdikleriyle değer ifade ederdi.
Sahi utanmak diye bir şey vardı.
Yüzsüzlük, profesyonellik adı altında prim yapmıyordu.
Dert çekmenin bile bir adabı vardı.
Gönlün yükü, gözlerden anlaşılırdı.
Gönülden geçen ile dilden dökülenin arası böylesine uzak, böylesine hoyrat değildi.
Evveldi. Güzeldi…
Biz bu içimizdeki uçurumları ve kalpler arasındaki mesafeleri sonradan icat ettik.
Henüz yenilmemiştik kendimize.
Mutluluklar fotoğraf karelerinden ibaret değildi.
Mutlu edilmek isteği hastalıklı bir hal almamıştı.
Eşyalar değil, insanlar ağırlanırdı evlerde ve kalplerde.
Henüz bu kadar yalnız değildik.
Başkalarınca beğenilmek her şeyden önemli değildi.
Evveldi… Güzeldi…

Alıntı


Kahveden sonra Atatürk soruyor: - Hayrola İsmet?.. Sende bir fevkaladelik var bugün... Ne oldu?.. Neye sinirlendin?

- Türk Hava Kurumu'nun toplantısı vardı da...

- Eee, ne olmuş varsa?

- Fuat beyi (THK Başkanı) epey terlettim... İstifaya falan kalktı.

- Çalışkan çocuktur Fuat... Kurumu da iyi yönetiyor.

- Bunlara bir diyeceğim yok... Fakat canımı sıkan bir şey oldu.

- Neymiş o?

- Hesaplarda bir kuruş oynuyor.

- Bir kuruş.

İnönü:

- Daha önceki toplantıda dikkatimi çekmişti... Bu bir kuruşun nereye gittiğini öğrensinler diye talimat vermiştim. Bulamamışlar... Fuat beyin hassasiyetini anlıyorum... Ama milletimiz ondan daha hassastır... Verdiği paranın nereye gittiğini mutlaka bilmek ister... İstifa bu gibi hallerde en kolay çıkar yoldur... Ama kimseyi rahatlatmaz... Hatta söylentilere bile sebep olur.

Atatürk:

- Demek mesele bu... Bir kuruşun hesabı seni bu kadar üzdü... Haklısın... Kırk para (bir kuruş) günün birinde 40 lira, 40 lira da 400 lira olur... Bu da giderek büyür halkın ağzında... Cumhuriyet'i kurarken böyle bir kuruşlara çok ihtiyacımız oldu.. Peki ne yaptın sonunda?

İnönü:

- Memurları seferber ettim... Ve bir kuruşun yanlışlıkla başka bir hesaba geçirildiğini bulup, çıkarttırdım... Bizim milletimiz cömerttir, elindekini, avucundakini verir... Ama verdiğinin doğru, dürüst yerlere harcandığını görmek ister... Buna inanmak bilmek ister.

Sabiha Gökçen’ in anılarından.

 


Öyle güzel şeyler yazabilirim ki;

Senin arkanı dönüp gidişin

Benim ardından bakışım...

Sığamadık dört duvar içinde

Ya sen fazla geldin

Ya da ben eksiktim bu şehirde...



Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

2023



On üç yaşındaydım. Ortaokula gidiyordum. Babam öleli iki yıl olmuştu. Yoksul düşmüştük. Annem terzilik yapıyordu, zar zor geçiniyorduk. Büyük bir evin iki odasında oturuyorduk. Kitaplarımın çoğu noksandı, okul çantam bile yoktu..
Bayram geldi. Annem ne yaptı etti, bana bir ayakkabı aldı. Bir pantolonla bir gömlek dikti. Sabah erkenden kalkıp giyindim. Bir gün önceden sözleşmiştik, iki arkadaşım beni evden alacaklar, birlikte bayram yerine gidecektik. Atlı karıncaya, kiralık bisikletlere binecektik, tatlıcıda tatlı yiyecektik. Belki sinemaya da gidecektik...
Annemden para istedim. "Paramız yok oğlum," dedi. Çılgına dönmüştüm, arkadaşlarım neredeyse geleceklerdi. Onlara ne diyebilirdim? Parasız olduğumuzu, bu yüzden bayram yerine gidemeyeceğimi söyleyemezdim ya…
Hırçınlaşmıştım, üstümdekileri çıkarıp duvarlara atmaya başladım.
Beni üzgün üzgün seyreden annem, o zaman dolaptan çantasını çıkardı, para aradı. Bula bula bir lira buldu. Kadıncağızın bir lirası kalmıştı yalnız, bütün parası oydu. O bir lirayı bana uzattı: "Haydi giyin," dedi, "Bir lira yetmez mi?" Bir lira o zaman büyük paraydı...
Oraya buraya attığım elbiselerimi ayakkabılarımı topladım. Yeniden giyindim, paramı cebime koyup arkadaşlarımı beklemeye başladım. Geldiler. Biraz oturdular. Annem onlara şeker ikram etti, ikisini de okşadı, öptü. Sonra: "Haydi artık gidin!" dedi. "Güzel güzel eğlenin!"
Sokağa çıktık. Çok neşeliydim, kabıma sığamıyordum. Fakat köşeyi dönerken evimize baktım, annem pencereden uzanmış, gülümseyerek bana el sallıyordu. O zaman içimden bir ağlamadır geldi, gözlerim dolu dolu oldu. Tıkanıyordum.
Ağladığımı belli etmemeye çalışarak arkadaşlarıma: "Ben gelmeyeceğim" dedim. Neden olduğunu anlamadılar. Biri: "Paran yok ondan gelmiyorsun." dedi, alay ederek. Elimi cebime attım ve bir lirayı çıkarıp gösterdim: "İşte para!" dedim.
Beni orada bırakıp gittiler. Sokaklara gelişi güzel dalarak bir süre sersem sersem dolaştım. Kimseye göstermeden doya doya ağladım, sonra gözlerimi sildim,elimden geldiği kadar neşeli olmaya çalışarak eve döndüm...
Annem beni görünce: "Neden döndün?" diye sordu. "Canım istemedi" dedim ve cebimden bir lirayı çıkarıp anneme uzattım. Zavallı kadıncağız, çok şaşırdı, parayı elimden alıp masanın üstüne koydu. Sonra beni kucakladı, göğsüne bastırdı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı...
Ben ağlamıyordum artık. Sokakta doya doya ağlamıştım. Annemin yüzünü öptüm, ağlamamasını söyledim. (Susar, dalar, düşünür) Artık üzüntülü değildim. Bayram yerine gidemediği için üzülmek benim gibi koca bir çocuğa, bir ortaokul öğrencisine yakışmazdı.
Olgun bir adam olmuştum birdenbire."
☆☆
Melih Cevdet ANDAY

 



                                                        Anılar gelip geçiyor gözümün önünden

Bırakmıyor hiçbirisi de yakamı

Neden takılıp kalıyorum ki geçmişe

Hatırlanacak ne kaldı !!!

Şimdi aklıma düşmüşken

Söylemeliyim belki de

Uzaklara dalmışken gözlerim

Ceplerimde biriktirdiğim kelimelerle

Kurmalıyım tüm cümleleri...

Sayısız kere geçtiğim yollardan

Geçmeliyim belki de yeniden.

Yeni başlangıçlar için yine yeniden

Anılarıma ihtiyacım var belki de

Belki de sadece bir an'a

Yaşamak için yeniden

Kırmamak adına her şeyi

Devam etmeliyim yürüdüğüm yolda

Engelleri bile bile...

Hüzünlerimi saklamalıyım yastığımın altında

Penceremden izin vermeliyim rüzgarın girişine,

üşütecek olsa da.

Ellerimle dokunmalıyım yağan kara,

Bedenim buz kesse de.

Kendimi bulmalıyım belki de

Kim olduğumu

Nereye ait olduğumu

Sorgulamalıyım her şeyi yeniden

Sil baştan başlamalıyım belki de

Hayata sıfırdan....

Yeniden...

Yeni başlangıçlarla birlikte...


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

04 Ocak 2023


 

Tekrar tekrar duyumsuyorum

Yaşlı ya da genç olmam hiç fark etmiyor:

Gecenin içindeki bir sıradağı,

Balkondaki sessiz bir kadını,

Özlemle yüreğimi bedenimden söken,

Mehtapta usulca kıvrılan beyaz bir sokağı.

Ah yanan dünya, ah balkondaki beyaz kadın,

Vadide havlayan köpek, uzaklarda ilerleyen tren,

Ne kadar yalancıydınız, ne acı kandırdınız beni,

Ama yine de en tatlı rüya ve hayalime dönüştünüz giderek.

Önemli olan şeylerin meslek, hukuk, moda, finans olduğu

O korkutucu "gerçeklik" yolunu denedim çok kereler,

Ama hayal kırıklığına uğramış ve özgürleşmiş halde

Rüyaların ve kutsanmış çılgınlığın olduğu diğer tarafa kaçtım tek başıma.

Geceleri ormandaki boğucu rüzgar, esmer çingene kadın,

Budalaca özlemlerle ve şairin nefesiyle dolu dünyaya,

Sıcak şimşeğinizin beni çağırdığı, sesinizin çağırdığı

O muhteşem dünyaya döndüm daima!


Hermann HESSE

Çeviri: Osman TUĞLU