KİTAPLARDAN İNCİLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KİTAPLARDAN İNCİLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Bir kapı kaç kez çarpar ? Ne kadar sert kapattığına bakar.
Bir ekmekte kaç dilim var ? Ne kadar ince kestiğine bakar.
Bir günün içinde ne kadar iyi var ? Ne kadar iyi yaşadığına bakar.
Bir dostun içinde ne kadar iyilik var ? Ne kadar verdiğine bakar.

Shel Silverstein





Yaralar vardır, hayatta, 
ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkla yiyen, 
kemiren yaralar.

Sâdık Hidâyet/ Kör Baykuş













“Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama isteği kadar büyük. Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. Ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar. Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı. Ama sen. Senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılış beraberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başladığı an. Birisinin teniyle yan yana olmak, kendi varoluşumu unutmak mı. Ya da daha derin algılamak mı. Kendi varoluşum. Her varoluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu.”

― Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk 







"En fazla şeyi cevap veremediğimiz sorulardan öğreniriz. Bunlar bizi düşünmeye sevk eder. Bir insana tüm cevapları verirsen elde ettiği tek şey bazı hakikatler olur. Ama ona bir soru verirsen kendi cevaplarını kendi arar."

Patrick Rothfuss,  Bilge Adamın Korkusu

Resim - 2011 Paul Kelley, oil on masonite panel, 18 x 14 inches



Mutluluk, çoktan vize vermeyi durdurmuş çok uzak bir ülkeydi artık!
Aşk, hiç gidilemeyecek kadar uzak bir ülkeydi ki; orada 6 saat gündüz, 365 gün gece! Yine de kollarından tutup sürükleye sürükleye getirirdim bu ülkeye güneşi duyunca bile senin ayak seslerini! Karanlık durmadan arttırırken çaresizliğimin şiddetini, merhamet dilerdim senin zehirli dilinden; kanserli bir hasta gibi!

Rahmi Vidinlioğlu,  Aşk ve Acı





Bilgelerle kadınlar birbirine çok benzerler. Her ikisi de kalpleriyle hisseder, akıllarına danışmadan iş yapmazlar. Bu yüzden bilgeler biraz kadın gibidirler. Hem her şeyden çabuk etkilenirler, hem de neyin olacağını çok önceden kestirebilirler.

Ali AYÇİL - Sur Kenti Hikayeleri


Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir. Onları serbest bırakmak.

Gevşek olanı kesmek…

İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol.

Paulo COELHO


Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.

J.D Salinger - The Catcher in The Rye / Çavdar Tarlasında Çocuklar





"Seçilmiş yalnızlıktan daha kötüdür seçilmemiş yalnızlık..
gördüğü nesneleri paylaşacak kimsesi olmayınca insan resmini çekermiş..."

Hümeyra Turan - Pudra Kokusu
Neden bir ânın , geçmişteki bir çok âna benzer bir ânın seni birden mutlu ettiğini , bir tanrı gibi mutlu ettiğini sordun mu kendine hiç ? Zeytin ağacına bakarsın , yıllarca her gün gelip geçtiğin yoldaki zeytin ağacına ve gün gelir , bıkkınlık bırakır seni ve yaşlı ağacın gövdesini bakışınla okşarsın , sanki yeniden kavuştuğun ve yüreğinin beklediği tek sözü söyleyen bir dostmuşçasına. Başka zamanlar, yoldan geçen herhangi bir kimsenin bakışıdır. Başka zamanlar günlerce aralıksız yağan yağmurdur . Ya da bir kuşu keskin çığlığı .Ya da daha önce görmüştüm diyeceğin bir bulut. Bir an zaman durur ve o yalın şeyi duyarsın yüreğinde, sanki önce ve sonra artık yokmuşçasına . Bunun nedenini sormadın mı kendine ?

 Cesare PAVESE





“Aynaya bakıp kendini tanıyamamak, insanın kendi anılarını bir başkası yaşamış gibi anlatması, dünyanın kendisi dahil üzerindeki hiçbir şeye kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uzakta olması o kadar korkunç ki!”

İz, Canan Tan








"Bütün tanışmalardan, başlangıç ve bitişlerden, sevecenlik, aşağılanma, ayrılık ya da gidiş dönüşlerden, büyük bunalımlar ve şaşkın, yaralı dolaşmalardan sonra bir gün acı çekmekten bıkmış olduğumu düşünüp düz bir çizgiyi özledim.
Düz. Dümdüz. Yatağında uslu bir su gibi akmaya özendim"
İçimden Kuşlar Göçüyor - İnci ARAL



Elmacık kemiklerinde gezinirken bir dağ lalesi,
incecik bıyıklarının
üzerinden geçerken bir demet kiraz çiçeği,
gül yağıyla ovalarken
sakalını bir sümbül çelengi.
siyah,simsiyah saçlarının gecesine düşerken
Yusuf'un elleri, bir nar çiçeği
Bir nar çiçeğini ezebilir mi benim Yusuf'um
Yusuf'un elleri yoksa ben de yokum


(NAZAN BEKİROĞLU'NUN ANLATIMIYLA)


Sevgililer;
Şimdi birleşmenin, bir olmanın, birbiri ile anlaşmayı öğrenmenin, birbirini anlamanın, tanımanın vaktidir. Bu da öyle kendi kendine oluvermez. Bu size bağlıdır, birbirinizi o kadar çok sevmelisiniz ki, iç aleminizde neler olup bittiğini ve zahiri olanın altında, gerçekten mühim olanı bulmayı ve anlamayı gerçekten isteyesiniz.

Sizi birleştiren işler ve bütün şeyler üzerinde konsantre olmayı ayrılığa ve ahenksizliğe yol açan her şeyden kaçmayı öğrenin, bir ruhun içindeki en iyiyi görebilmeyi gerçekten özlerseniz, onu elbette bulacaksınız. Oraya varmak sabır, sebat ve gayreti gerektirebilir, fakat bulunmaya değer olan herhangi şey zaten sabır ve zaman gerektirir, öyle ise onu bulabilmeniz için kendinizi bir kenara koyun, bunu yapabilmek için, alıştığınız yolun dışına çıkın. Bu hiçbirinizin pek o kadar kolay bulamayacağınız bir şeydir. Alışkın olduğunuz rutin’in dışına çıkmak ve bir başkası uğruna gerçek bir gayret sarf etmeye mecbur olmak hoşunuza gitmez, ama işte O’nun sizden istediği şey budur.

Birbirinize karşı çok daha büyük bir hassasiyet geliştirmeniz ve birbirinizi asla “Olsa da olur, olmasa da” tarzında düşünmemeniz lazım. Böyle bir düşünceye kapılmak çok kolaydır ve bu, bir ruhtaki bütün sevinci ve spontaneliği öldürür. Sevilmediğiniz, övülmediğiniz ve öylesine önemsenmezlik gördüğünüz zaman, içinizi nasıl ölü gibi hissettiğinizi hepiniz bilirsiniz. Bir bitki büyüyebilmek, güzelliğini ve mükemmelliğini ortaya koyabilmek için sevgiye muhtaçtır. Her biriniz, yaptığınız iş her ne olursa olsun, yapabileceğinizin en iyisini ortaya koyabilmenize yardım edecek sevgiye ve takdire muhtaçsınız. Bu demek, durmadan birbirinizin sırtını sıvazlayarak, birbirinizin en iyi kişiler olduğunuzu birbirinize söyleyip durmanız demek değildir. Övgü, kalbin derinliklerinden gelmelidir. Ancak o zaman gerçekten hissedilebilir ve hedefini bulur ve harikalar yaratabilir.

Sevgililer; birlikte geçirdiğiniz bu zamanların, belirli bir sebep ve maksat için size verildiğini hatırlayarak, bundan azami istifade etmeye çalışın ki, birbirinizi gerçekten tanıyabilesiniz ve hiçbir sonuca varmadan boşuna gün geçirmeyesiniz. Çoğunuz işte bunu yapıyorsunuz. Siz, sadece durumu idare etmek istiyorsunuz, bir kilometre fazladan yol kat edip, kendinizi şu veya bu şekilde ortaya koymakta isteksiz gösteriyorsunuz. Kendinizi ele alın ve bunu hemen şimdi yapın. Birliğe ulaşmak, ahenkleşmek ve birbirinizi anlamak için size verilmiş bu kıymetli zamanı kullanın ki ilerde, sizden sevgi ve ihtimam bekleyecek pek çok kişi yüzünden birbirinize ayıracak zaman bulamayacağınız gelecek günlerde pişmanlık duymayasınız. Şimdi bunun zamanıdır. Şimdi.



Eileen Caddy


Size bilmecelerle konuştuğumu mu düşünüyorsunuz?

İnsanların gelenekleri, onların varlıklarından, her halkası bir bilmece olan bir zincir yaratmışken, eğer bilmeceler olmasaydı, acaba ben sizlere ne ile konuşabilirdim? Evet, bir bilmecedir yaşamla ölümün birbirinden ayrılması; gündüzün geceyle, uyanıklığın uykuyla, çiçeğin meyveyle ve şebnem tanesinin denizde yüzen buz kütlesiyle yakınlığı kadar yakındır birbirlerine oysa…

Bir bilmecedir yerin bitkisini, kuşunu ve hayvanını bedeninde et, kan ve kemiğe dönüştürmek için öldürüp de bunların ölümünü yaşam olarak adlandırmanız ve yer bedenini bitki, kuş ve hayvana dönüştürürken buna yaşam değil de ölüm demeniz.

Gerçekten bir bilmecedir, yediğiniz her şeyde ölümü yemeniz, içtiğiniz her şeyde onu içmeniz, giydiğiniz her şeyde onu giymeniz ve onunla yatıp kalkmanız, her çeşit arzunuzda onu istemeniz ve bütün bunlarda onu yaşam adıyla yüceltmeniz, sonra da sizi yediğinde, içtiğinde, giydiğinde ve istediğinde kalkıp onu lanetlemeniz.



MihaiL NUAYME


Sebepler sizin dışınızda değil. Temel neden içinizdedir ama siz her zaman dışarı bakarsınız, her zaman sorarsınız: Beni kim mutsuz ediyor? Benim kızgınlığımın sebebi kim? Ben kim hayata küstürüyor? Ve dışarı bakarsanız göremezsiniz. Sadece gözlerinizi kapayın ve her seferinde içe bakın. Tüm mutsuzluğunuzun, kızgınlığınızın, can sıkıntınızın kaynağı sizde, egonuzda gizli. Ve kaynağı bulursanız, onun ötesine geçmeniz kolaylaşacaktır. Eğer sizin başınıza dert açan şeyin kendi egonuz olduğunu görebilirseniz, ondan kurtulmayı tercih edersiniz çünkü hiç kimse mutsuzluğunun kaynağını anlayacak olduktan sonra onu taşıyamaz. Ve şunu unutmayın ki, egodan vazgeçmeniz için bir neden yoktur.
Ondan vazgeçemezsiniz. Ondan kurtulmaya çalışırsanız, "Alçak gönüllü oldum" diyen, daha zor fark edilen türden bir egonuz olacaktır. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Bu kendini gizleyen bir egodur ama ölü değildir. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Alçak gönüllü olmayı kimse deneyemez, ve kimse kendi çabasıyla alçak gönüllülüğü yaratamaz, asla! Ego ortadan kaybolunca, alçak gönüllülük size gelir. O yaratılan bir şey değildir. O gerçek merkezin gölgesidir. Ve gerçekten alçak gönüllü bir adam ne alçak gönüllüdür ne de bencil. O sadece basittir. Hatta alçak gönüllü olduğunun bile farkında değildir. Eğer alçak gönüllü olduğunuzun farkındaysanız, orada ego vardır. Alçak gönüllü kimselere bakın. Kendilerinin gerçekten alçak gönüllü olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Yerlere kadar eğilirler, ama izleyin onları en sofistike egoistlerdir onlar. Artık onların besinlerinin kaynağı alçak gönüllüktür. "Ben alçak gönüllüyüm" derler ve sonra da size bakıp sizin onları takdir etmenizi beklerler. Sizin onlara "Sen gerçekten alçak gönüllüsün" demenizi isterler. "Aslında sen dünyanın en alçak gönüllü kişisisin; hiç kimse senin kadar alçak gönüllü değil". Sonra da yüzlerine gelen gülümsemeye bakın. Ego nedir? Ego "Kimse benim gibi değil" diyen bir hiyerarşidir. Alçak gönüllülükle kendisini besleyebilir. "Kimse benim gibi değil, ben en alçak gönüllü kişiyim"

Zamanın birinde: Sabahleyin hava henüz aydınlanmamışken fakir bir dilenci caminin birinde dua etmekteydi. Kutsal bir gündü ve o dua edip şöyle diyordu, "Ben bir hiçim. Ben fakirlerin en fakiriyim, günahkârların en büyüğüyüm" Birden. bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunu fark etti. Adam ülkenin imparatoruydu ve bir başka kişinin daha dua etmekte olduğunun farkında değildi - karanlıktı ve imparator da, "Ben bir hiçim. Kimse değilim. Sadece kapındaki bir dilenciyim" diyordu. Başka birisinin daha aynı şeyleri söylediğini duyduğunda imparator dedi ki, "Durun! Beni geçmeye çalışan da kim? Sen kimsin? Bir imparator 'bir hiç olduğunu' söylerken, onun önünde aynı şeyi söylemeye nasıl cesaret edersin?"

İşte ego böyle çalışır. Çok zor fark edilir. Onun çalışması çok kurnazca ve derindendir, çok çok uyanık olmalısınız, ancak o zaman onu görebilirsiniz. Alçak gönüllü olmaya çalışmayın. Yalnızca tüm mutsuzlukların, acıların ego yoluyla geldiğini görmeye çalışın.



OSHO
Eğer çocukluğundan beri kendini gerektiği gibi ifade edememiş, söylemek istediklerini söyleyip, yapmak
istediklerini yapamamışsan, ifade bulamamış bu enerji boğazında takılıp kalır. Boğaz ifade merkezidir: o
yalnızca bir şeyleri yutmaya değil, bir şeyleri ifade etmeye de yarar. Oysa birçok insan bu merkezi yalnızca bir şeyler yutmak içi...n kullanır. Bu onun işlevinin bir yarısıdır, diğer, daha önemli yarısı ise aç bırakılmış olur.

Birisini seviyorsan, içinden gelen şeyleri, bunlar aptalca görünse bile söyle. Bazen aptalca davranmak iyidir. İçinde beliren şeyleri anında söyle, onları tutma. Birisini seviyorsan buna kendini tamamıyla kaptır; kendini kontrol etme. Öfkeliysen ve bir şeyler söylemek istiyorsan, bunu gerçekten sıcağı sıcağına, kızgın bir şekilde söyle. Kötü olan yalnızca soğutulmuş öfkedir- kızgın olan değil- çünkü soğuk öfke gerçekten tehlikelidir. Ve insanlara öğretilen de bu: kızdılarsa bile soğuk kalmaları, ama o zaman, o zehir insanın içinde kalacaktır.
Bazen bağırıp, çağırmak, her duyguyu sonuna kadar yaşamak iyi bir şeydir.



OSHO



"Yaşamın bir yılının ne olduğunu mu merak ediyorsun: Bu soruyu yılsonu sınavında başarısız olmuş bir öğrenciye sor.Yaşamın bir ayı: Bu konuda erken doğum yapmış,bebeğini sağ salim kollarına almak için kuvözden çıkmasını bekleyen bir anneyle konuş. Bir hafta: Ailesine bakmak için bir fabrikada ya da maden ocağında çalışan bir adama sor. Bir gün: Kavuşacakları günden başka bir şey düşünemez olmuş aşıklara sor. Bir saat: Asansörde mahsur kalmış bir klostrofobiğe sor. Bir saniye: Bir araba kazasından kıl payı kurtulmuş bir adamın yüzündeki ifadeye bak. Ve saniyenin milyonda birini olimpiyatlarda uğruna ömrünü verdiği altın madalya yerine gümüş madalya almış atlete sor."




Marc Levy /Keşke Gerçek Olsa




“Kendini sev” dediğimde bu hiç içlerine dönmemiş kişilere yöneliktir. Çünkü onlar yalnızca ikiliğin dilinden anlarlar. Kendini sev, kendini seven ve sevilen diye ikiye böl demektir. Bunu düşünmemiş olabilirsin ama içine döndüğünde kendini sevmezsin, sevgi sen olursun.

Sevgi denen enerji sen olursun.

Sevgiyle dolarsın, sevgi yayarsın.

Sevgi senin yaydığın koku olur.

İçinde ismin yok, egon yok. İçinde saf var, varoluştan ibaretsin ve o saf varoluşun içinden sevginin aroması yükseliyor.

OSHO




Günlük yaşam içinde problemlerimiz çoğalmaya mahkûmdur. Kaçınılmaz şekilde yüzleşmek zorunda kaldığımız problemlerimiz; yaşlılık, hastalık ve ölümdür. Bunları göz ardı etmek ya da onlar hakkında düşünmemeye çalışmak geçici bir süre rahatlama getirebilir belki; ama bana kalırsa daha doğru bir yaklaşım mevcut. Eğer acın ve kederinle doğrudan doğruya yüzleşirsen, problemin derinliği ve niteliği hakkında daha gerçekçi bir anlayışa sahip olursun. Diyelim ki, bir savaştasın, düşmanının statüsü ve rekabet yeteneğinden habersizsen, korkunun esiri olmaktan ve elin kolun bağlı oturmaktan başka bir şey yapamazsın. Ancak eğer rakibinin savaşma ve direnme becerisi, ne tür silahlar kullandığı gibi durumlar hakkında bilgi sahibi olursan, savaşa girdiğinde hazırlıklı ve tedbirli davranırsın. Aynı şekilde, problemlerinden kaçmak yerine onlarla yüzleşmeyi tercih edersen, onların üstesinden gelme konusunda daha iyi bir konumda olursun.




DALAI LAMA